7 – 13 Eylül 2025 arasında dikkat çeken gelişmeler, haftadan ARDA kalanlar….
Zamanın lineer aktığına dair o eski, naif inancımı yitireli çok oldu. 🫣 Artık zaman, üst üste binmiş tarayıcı sekmeleri gibi… Hepsi aynı anda açık, hepsi aynı anda bağırıyor ve hiçbiri tam olarak yüklenmiş değil. Bu hafta, insanlık tarihinin belki de en yoğun, en kaotik ve en “bağlantısal” haftalarından biri olarak kayıtlara geçirebilirim. Marshall McLuhan‘ın o meşhur “küresel köy“ü artık bir köy değil. Her odasında ayrı bir kıyametin koptuğu, bir odasında yapay zekanın varoluşsal şiirler yazdığı, diğerinde ise insanların viral bir kaplumbağa dansı yaptığı, bodrum katında nükleer reaktörlerin çalıştığı devasa, siberpunk bir tımarhane.
Bir distopya türü olan siberpunk, bilimsel ve teknolojik ilerlemenin zirve yaptığı, buna rağmen halkın çoğunluğunun yaşam standartlarının gerilediği veya mevcut toplumsal yapının temelden sarsıldığı bir evreni canlandırır.
Bağlantısal bütünsellik kavramı ise içinde bulunduğumuz bu deliliği anlamlandırmak için elimizdeki yegane pusula olabilir. Çünkü Cupertino’da sahneye çıkan bir CEO’nun “daha ince” dediği telefonun alüminyum kasası, Kongo’daki maden işçisinin alın terini, Çin’deki bir fabrikanın enerji tüketimini, o enerjinin yarattığı karbon ayak izi ise Hollanda’daki su seviyesini ve dolayısıyla oradaki bir start-up’ın yapay zeka tabanlı su kaçağı tespit algoritmasını etkiliyor. Her şey birbirine bağlı, her şey birbiriyle konuşuyor. Ama biz? Biz, o eski savanadaki avcı-toplayıcı donanımımızla, yani 200 bin yıllık biyolojik beynimizle, bu fiber optik hızındaki veri selinde boğulmamaya çalışıyoruz.
📱Cupertino’dakİ Yıllık Hac İBADETİ
Her yıl Eylül ayında, gezegenin dört bir yanındaki teknoloji müritleri, Apple Park’taki o dev halka binaya (Spaceship) doğru yüzlerini dönerler. 9 Eylül 2025 tarihinde gerçekleşen “It’s Glowtime” etkinliği, basit bir tüketici elektroniği lansmanı olarak okunamaz. Bu düzenli kargaşa kapitalizmin yıllık iman tazeleme ritüeliidir. Tim Cook sahneye çıktığında, elinde tuttuğu şey cam ve metalden mamul bir cihaz değildi. Bize “daha iyi, daha hızlı, daha yaratıcı ve daha sağlıklı bir ben” vaadi satıyordu. 😅

Söylentiler aylar öncesinden fısıldanıyordu ve sonunda doğrulandı. Apple, “Plus” modelini tarihin tozlu raflarına göndererek yerine iPhone 17 Air’i koydu. Bu hamle, teknolojideki en eski ve en köklü fetişlerimizden birinin; “inceliğin” zaferidir. Cihaz o kadar ince ki, neredeyse fiziksel dünyadan silinip gitmek istiyor gibi.
Ancak burada bizi bir paradoks karşılıyor. Cihaz fiziksel olarak yok olmaya yaklaştıkça, hayatımızdaki ağırlığı, zihnimizdeki yer kaplayıcılığı artıyor. “Air” ismi, hafifliği çağrıştırsa da, aslında hepimizi buluta daha sıkı zincirliyor. Çünkü o inceliğin bedeli, daha az pil ama daha çok bulut bağımlılığı getiriyor. Fiziksel dünyada yer kaplamayan cihaz, dijital dünyada devasa bir yer kaplayacak.
Air sonrası diğer Apple ürünleri hakkındaki bir şey okuyacağını düşünüyorsan, yanıldığını söyleyebilirim. Youtube’ta yer alan şöyle şahane, böyle uçuyor videoları doya doya izleyebilirsin.
🚘 TEKERLEKLİ TABLETLERİN SAVAŞI
Apple, Cupertino’da dijital rüyalar satarken, Münih’te (IAA Mobility) otomotiv endüstrisi, büyük varoluşsal krizini, bir nevi “sanayi devrimi sonrası cenaze törenini” kutluyordu.
Volkswagen Grubu, kendi evinde, IAA Mobility’de “Gelecek Bizimdir” mesajı vermeye çalışsa da, arka planda işler hiç de parlak değil. Bir zamanlar “Das Auto” diyerek mekanik mühendisliğinin, pistonların, şanzımanların zirvesini temsil eden Almanlar, şimdi kod satırları arasında kaybolmuş, “if-else” döngülerinde boğulmuş durumda.
Volkswagen’in yazılım birimi CARIAD, uzun süredir krizdeydi ve 2025 itibarıyla VW, Amerikan elektrikli araç girişimi Rivian ile yaptığı ortaklığa ve onların yazılım mimarisine daha fazla bel bağlamış durumda. Bu durum, Alman mühendisliğinin bir nevi “teslim bayrağı” çekmesi olarak nitelendirilebilir.
Münih’te sergilenen ID. GTI Concept ve ID. Cross Concept gibi modeller , nostaljiyi fütürizmle harmanlama çabası. GTI efsanesini elektrikli dünyaya taşıyarak “duygu” satmaya çalışıyorlar.
Ancak asıl soru şu: Tüketici, yazılımı sürekli çöken, ekranı donan ama “kapı sesi tok” bir Alman arabası mı ister; yoksa kusursuz çalışan, sesli komutla kahve siparişi veren, içinde TikTok çekilebilen bir Çin “gadget”ı mı? Artık otomobil dediğimiz şey, dört tekerlek üzerine oturtulmuş, içinde insan taşınabilen bir akıllı telefona dönüşüyor.

Fuarın en çok konuşulan, en çok korkulan ve en çok “gizlice” incelenen standı ne Mercedes ne de BMW idi. O stant, Çinli dev BYD’ye aitti. BYD, Avrupa’daki bayi ağını 2025 sonuna kadar 1.000’e çıkarma hedefini duyurdu ve Macaristan ile Türkiye’deki fabrikalarına atıfta bulundu.

Bağlantısal bütünsellik açısından baktığımızda olayın renki daha da değişiyor. BYD, kendi pilini, kendi çipini, kendi koltuğunu, hatta kendi gemisini (otomobilleri taşıyan Ro-Ro gemileri) yapıyor. Avrupa’nın parçalı tedarik zinciri (Bosch’tan fren al, Continental’den lastik al, Nvidia’dan çip al) bu entegre yapı karşısında pahalı ve hantal kalıyor.
Türkiye’nin burada kilit bir rolü var. BYD’nin Türkiye yatırımı, sadece Türkiye pazarı için değil, Türkiye’nin Gümrük Birliği avantajını kullanarak Avrupa’nın gümrük duvarlarını aşmak için bir “Truva Atı” stratejisi olarak görülüyor. Bizim topraklarımız, bir kez daha Doğu ile Batı arasında sadece kültürel değil, endüstriyel bir köprü (veya savaş alanı) oluyor. 🤷♂️
Ve gurur tablomuz, milli projemiz Togg. IAA Mobility 2025’te Togg, SUV modeli T10X’in ardından, sedan modeli T10F’i sahneye çıkardı ve Almanya’da sipariş almaya başladı.
T10F, 600 km üzeri menzil vaadi, 0.24 sürtünme katsayısı ve “Trumore” dijital ekosistemi ile Togg, aslında bir “otomobil” değil, bir “akıllı cihaz” olduğunu iddia ediyor. Münih’te Togg standını gezen bir Alman mühendisin bakışı ile bir Türk gurbetçinin bakışı arasındaki fark, projenin sosyolojisini özetliyor.
- Alman Mühendis: “Yazılım entegrasyonu nasıl? Pil hücresi kimden? Maliyet rekabetçiliği ne durumda?”
- Türk Gurbetçi: “Vay be, biz de yapmışız! Hem de Münih’in göbeğinde!”.
Togg’un başarısı, sadece bir araba satmak değil. Türkiye’nin “Ben de bu dijital masadayım, sadece fındık ve tekstil satmıyorum, veri işleyen tekerlekli bilgisayar da yapıyorum” deme şekli. Ancak küresel arenada BYD gibi devlerle, Tesla gibi öncülerle dans etmek, sadece milliyetçilikle değil, kusursuz lojistik, servis ağı ve yazılım güncellemesiyle mümkün. T10F, bu zorlu sınavın ikinci büyük adımı.
🔋BATARYA’NIN KATI HALİ
Otomotiv dünyasının vitrininde yazılım varken, arka planındaki laboratuvarlarda büyük bir teknolojik gelişim yaşanıyor. Çinli GAC Group, 60 Ah üzeri kapasiteli katı hal pilleri (all-solid-state batteries) için pilot üretim hattını tamamladığını duyurdu.
Eğer Çin bu teknolojiyi domine ederse (ki edecek gibi görünüyor), petrol çağından “Lityum ve Katı Hal” çağına geçişte tek süper güç olacak. 19. yüzyılda İngiltere kömürle, 20. yüzyılda ABD petrolle dünyayı yönetti. 21. yüzyılda Çin, “pil” ile dünyayı yönetebilecek mi? Münih’teki Alman mühendislerin uykularını kaçıran, Togg yöneticilerini düşündüren asıl mesele pil.
🧠 YAPAY ZEKA GLADYATÖRLERİ
Haftanın en ilginç, en soyut ama en etkili savaşı fiziksel dünyada değil, kod satırlarında yaşandı. Kullanıcının sorgusunda geçen garip isimler; “Nano Banana” ve “Seedream”, aslında teknoloji devlerinin geleceği şekillendirme savaşının kod adları.

Nano Banana teriminin Google’ın yeni nesil, cihaz üzerinde çalışacağı tahmin edilen (on-device), ultra verimli ve küçük yapay zeka modelleri için kullanılan, muhtemelen şirket içi şakadan türemiş bir kod adı veya sızıntı olduğunu görüyoruz. Google, büyük modeli Gemini 3’ü Kasım ayına hazırlarken, Eylül ayında geliştiricilere bu küçük ama zehirli modellerin ipuçlarını verdi.
Bu isimlendirme bile çağımızın absürtlüğünü gösteriyor. İnsanlığın en güçlü zekası, dünyayı değiştirecek algoritmalar, bir meyve ismiyle (Banana) kodlanıyor.
- CoT (Chain of Thought): Gemini 3 ve türevlerinin düşünme yeteneklerinin artırıldığı, sadece cevabı vermediği, cevaba nasıl ulaştığını da adım adım kurguladığı belirtiliyor. Yani yapay zeka artık sadece bir ansiklopedi değil, bir filozof gibi akıl yürütüyor.
- Kişiselleştirme: Yeni LLM modelleri, telefonumuzda (Nano) çalışarak bizim alışkanlıklarımızı öğreniyor. İnternete gitmeden, verimizi dışarı çıkarmadan bizi analiz ediyor.
Diğer köşede, Çin’in teknoloji devi, TikTok’un sahibi ByteDance var. Seedream olarak da anılan (Çince “Rüya” anlamına gelen “Jimeng” ile örtüşen) bu yeni yapay zeka modeli, özellikle video üretiminde (text-to-video) OpenAI’ın Sora’sına rakip olarak sahneye çıktı.

Bu teknoloji, “gördüğüne inanma” devrinin resmi sonudur. Bir videonun yaşanıp yaşanmadığını bilmemiz imkansız. ByteDance, algoritmalarıyla zaten ne izleyeceğimize karar veriyordu. Şimdi neyin gerçek göründüğüne de karar veriyor.
Eğer yapay zeka videoları Jimeng ile üretilirse, dünyanın görsel estetiği Çin kültürel kodlarıyla şekillenecek. Hollywood’un 100 yılda yaptığını, ByteDance 10 yılda yapabilir.
Bu arada Rusya’nın teknoloji devi Yandex de boş durmuyor. YandexGPT 4 ve Alice asistanına entegre edilen yeni özelliklerle, Kiril alfabesi ve Rus kültürü üzerinden bir yapay zeka egemenliği kurmaya çalışıyor.
Ayrıca Yandex’in eski ana şirketi (artık Hollanda merkezli Nebius), Microsoft ile devasa bir GPU (grafik işlemci) kiralama anlaşması yaparak yapay zeka altyapısında küresel bir oyuncu olmaya çalışıyor. Savaşın tarafları değişiyor. Artık tanklar değil, GPU’lar ve veri merkezleri konuşuyor. Rusya kökenli bir şirketin, Amerikan devi Microsoft’a işlemci kapasitesi kiralaması, kapitalizmin milliyetsizliğinin en güzel örneği.
🏥 İNSANI HACK’LEMEK
Bu haftayı sadece makinelerin değil, insanların da upgrade edildiği bir dönem olarak kayıtlara geçebilir miyiz? Gelin birlikte karar verelim. Biyoloji artık kader değil, bir mühendislik problemi olma yolunda ilerliyor.
Elon Musk’ın Neuralink’i, Blindsight (Körgörü) adını verdiği yeni bir cihazı ile görme yetisini kaybetmiş, hatta doğuştan görme engelli insanlara, görsel korteksi doğrudan uyararak görüş kazandırıyor.
Neuralink’i daha önce geliştirdiği teknoloji ile FDA’den “Çığır Açan Cihaz” onayını almıştı. Görünen o ki Blindsight için de benzer bir madalyayı boynuna asacak.
Blindsight, bilim kurgunun (Star Trek’teki Geordi La Forge gibi) gerçeğe dönüştüğü andır. Beynimize çip takarak, biyolojik gözü devreden çıkarıyoruz.
Gözleriniz bir kamera ve bir çipten ibaret olduğunda, “gözlerini kapatmak” mümkün olacak mı?
Gördüğünüz görüntüye “reklam” yerleştirilebilir mi?
Görüşünüz hack’lenebilir mi?
Neuralink’in Ekim 2025 için planlanan konuşma implantı denemeleri de felçli hastalar için bir mucize olsa da, mahremiyetin son kalesi olan “zihnin içi”nin de kapılarını aralıyor. Düşündüğünüzü yazıya döken bir makine, düşünmek istemediğiniz ama aklınızdan geçenleri de yazıya döker mi?
💵 Para Artık Kağıt Değil, Kod
Paranın kokusu yoktur derlerdi (Pecunia non olet). Artık paranın cismide yok. Sadece 0 ve 1’lerden ibaret.

Latin Amerika’nın devi Brezilya, Merkez Bankası Dijital Parası (CBDC) projesi Drex ile uğraşıyor. Eylül 2025 itibarıyla, pilot çalışmaların 2026’ya sarktığı ve özellikle gizlilik sorunlarının çözülemediği ortaya çıktı.
Drex, programlanabilir para demek. Programlanabilir para ne anlama geliyor?
- Devletin size verdiği yardımı “sadece gıda marketinde harcayabilirsin, tekel bayide geçmez” şeklinde kodlayabilmesi demek.
- “Bu parayı 30 gün içinde harcamazsan silinir” diyerek ekonomiyi canlandırmaya zorlaması demek.
- Vergiyi, alışveriş yaptığınız anda, anında kaynağından kesmesi demek.
Kaplumbağalar ve Uzay
Çin’den yayılan ve Eylül ayında TikTok’u (veya Çin’deki adıyla Douyin’i) ele geçiren garip bir trend var. Tavşan ve Kaplumbağa Dansı… Okul çocuklarının, bir kısmı tavşan, bir kısmı kaplumbağa kostümü giyerek Aesop masalını canlandırdığı bu dans, milyonlarca kez izlendi ve Çin’de yeni bir akıma dönüştü.
Milyarlarca dolarlık yapay zeka yatırımlarının (Nano Banana, Jimeng) olduğu bir dünyada, milyonlarca insanın kostümlü bir kaplumbağa dansını izlemesi, insan beyninin hala basit hikayelere, ritme ve kolektif neşeye ne kadar aç olduğunu gösteriyor. Teknoloji ne kadar karmaşıklaşırsa, eğlence anlayışımız o kadar basitleşiyor ve çocuksu oluyor. Belki de bu, karmaşıklığa karşı bir savunma mekanizmasıdır.
Ve tabii ki, gözümüzü gökyüzüne çevirdiğimizde Elon Musk’ın diğer oyuncağı SpaceX’i görüyoruz. Starship’in 12. ve 13. uçuş testleri için hazırlıklar (Booster 18, Ship 39) son hızla devam ediyor.
Hedef -> MARS!

Dünyada sular yükselirken (HULO sızıntıları arıyor), enflasyon artarken (Türkiye), mahremiyet biterken (Deepfake, Drex), birileri “Burası çok karıştı, hadi başka gezegene gidelim” diyor. Bu, insanlığın en büyük “B planı” mı, yoksa sorumluluktan en büyük kaçışı mı?
Bir yanda, bir pirinç tanesinden küçük A19 çipleriyle dünyayı yeniden kuran(!) Apple;, diğer yanda bu çiplere ve arabalara enerji sağlamak için devasa fabrikalarda katı hal pilleri üreten Çinli GAC. Bir yanda gözleri açmaya çalışan Neuralink diğer yanda gördüklerimizin gerçekliğini sorgulatan Jimeng AI. Bir yanda enflasyon sepetindeki domatesin fiyatıyla boğuşan Türkiye vatandaşı diğer yanda Togg T10F ile Avrupa yollarında dijital mobilite rüyasına ortak olmaya çalışan aynı vatandaş. Bir yanda suyunu korumaya çalışan Hollandalı HULO diğer yanda Mars’a gitmeye çalışan SpaceX.
Her şey birbirine bağlı. Münih’teki bir elektrikli araba, Brezilya’daki bir dijital cüzdan, Kaliforniya’daki bir yapay zeka sunucusu ve Çin’deki bir viral kaplumbağa dansı… Hepsi aynı ağın, aynı devasa dijital organizmanın sinir uçları.
Bizler, bu devasa dijital makinenin içinde, 200 bin yıllık biyolojik donanımlarıyla var olmaya çalışan, bazen korkan, bazen hayran kalan, çoğu zaman da kafası karışık, yorgun ama umutlu “İnsan 2.0” adaylarıyız. “Yeni dünya bir yanda kuruluyor, eski dünya diğer yanda direniyor. Biz tam o yarıkta, o araftayız. Ve araf, her zaman en sancılı yerdir.”
Ve görünen o ki, bu arafın manzarası hem çok parlak (Glowtime!) hem de biraz ürkütücü. Ama en azından sıkıcı değil. 😄
